Buna göre, Kur'ani bir terim olan "Sekeratü'l-Mevt" terimi "İnsanın ölumüne delalet eden ölüm baygınlıgı" manasına gelir.
Hepimizin bildigi gibi ölüm, ruhun cesetten ayrılışıdır ki, ölümün sekeratı vardır. Nitekim ayet-i kerimede ölümden kaçan insanlara bir gün mutlaka bu sekerat-ı mevtin geleceği bildirilmiştir.

Hz. Aise validemizden rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (S) in son hastalığında yanlarında bir kap içerisinde su vardı. Rasulullah (S) mübarek ellerini suya daldırıp yüzüne sürüyor ve şöyle diyordu: “Allah'dan başka tanrı yoktur. Muhakkak ölümün sekeratı vardır." sonra ellerini kaldırıp : "Refiku'l-A'la'da" diyor, ta ki ruhu kabzolunup eli aşağıya düşünceye kadar. Yine muhaddislerin Hz. Aişe'den rivayet ettikleri diğer bir hadis-i serifte de Rasulullah (S) bu hastalığında, elini suya sokup yüzünü ıslattıktan sonra: "Allahım, sekerat-ı mevtte (ölüm zahmeti ve baygınlığında) bana yardım et." diye dua ediyordu.
Hz. Aişe validemiz diyor ki; "Ben Hz. Peygamberin, vefatında çektiği ızdırabı gördükten sonra kolay ölmesinden dolayı kimseye gıpta etmem (imrenmem)" Diğer bir rivayette de Hz. Aişe: Rasulullah (S), benim midemle boğaz çukurum arasında (göğsümde) olduğu halde vefat etti. Rasulullah (S) den gördüğüm şeyden sonra, ölümün şiddetini kimse için çirkin saymam." demiştir.

Şer'i nasslarda, dünyada yaşarken iyi hal üzere olanların, yani iman edip emir ve yasaklara titizlikle riayet edenlerin ölumlerinin kolay olacağı ve ölüm meleğinin onlara rifk ile (yumuşaklıkla) muamele edeceği, bunun zıddı bir yaşayışa sahip olanların ise ölümlerinin şlddetli olacağı, ölüm meleğinin de hayatını küfür, isyan ve kötülükler peşinde koşarak geçirmiş olan bu insanlara sert muamele edecegi bildirilmiştir. Ancak bu, değişrnez bir kaide değildir. Ölum anında Allah'ın sevgili kullarının acı çektiği, Allah'a isyan ile ömür geçirmis olanların ölümlerinin ise çok kolay olduğu da olur.

Peygamberimlz (S), az günah işleyenlerin ölümünün kolay olacağını haber verdiği ve Kelime-i Tevhid getirmiş olanlara yani mü'minlere ölümleri anında zillet ve korku olmayacagını haber verdigi halde, ölümden sonraki hayatlarının en yüksek saadet derecesinde olacağını Kur'an'ın haber verdiği bu büyük zevatın ölüm anındaki şiddetli ızdıraplarınnı sebebi nedir?
İslam alimleri, ölüm anında ızdırap çeken insanların ızdırap sebeplerinin farklı olduğunu haber vermişlerdir. Buna gore, sekerat-ı mevtin şiddeti şu dört gayeden biri içindir :

2-Allah Teala, gunahlarını affetmek istedigi mü'min kullarının günahlarına keffaret olsun diye sekerat-ı mevtlerini şiddetli eyler. Mü'min, dünya hayatında iken çektiği her acı ve ızdıraba, hatta ayağına batan bir dikenin acısına bile karşılık alacağı ve bu ızdıraplara karşılık olarak bir günahının affolunacağı, günahı yoksa bir sevap yazılacağı için, onun ölüm anında çektiği ızdırap ve acıları da karşılıksız kalmayacaktır. Bu hakikati kavramış olan Hz. Ömer (v. 23/643) şöyle diyordu: "Mü'minin üzerinde günahlarından hayatta iken -iyi amelleri ve tevbesiyle silinmemiş- bir şey kalacak olursa, Allah ona sekerat-ı mevti şiddetli kılar. Böylece ruhu Cennet'e ulaşır. Kafir de dünyada iyi bir iş yapmışsa, onun karşılığı olmak üzere, Allah ona ölümü kolaylaştırır ve yaptığı iyiliğin karşılığını dünyada almış olarak onu Cehennem'e atar."

Ölüm anındaki acı ve ızdırapların, mu'minin günahına keffaret olacağını kavramış olan Ömer b. Abdulaziz (v. 101/720) de şöyle diyor: "Bana ölüm seke-ratının kolaylaştırılmasını istemem, arzu etmem. Çünkü o, mü'minin günahlarını örten ve derecesini yükselten son keffarettir."

3-Sekerat-ı mevti şiddetli olanlardan bir kısmı da, baştan başa bir imtihan olan dünya hayatlarının sonunda bir kez daha denenir ve son imtihana tabi tutulurlar. Yani bunların elem ve ızdıraplarının gayesi de denemek ve tecrübe etmektir. Tabii neticede de ona göre karşılıklarını alırlar.
4-Ebedi cezanın başIangıcı olarak ölüm sekeratı şiddetli olanlar da vardır ki bunlar, dünya hayatlarında iman etme şerefine erişemeyip, hep kötülük peşinde koşan kafir ve zalimlerdir. Bunların hali Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır: "Ölüm sarhoşluğu ve şiddetleri içinde meleklerin de ellerini uzatarak kendilerine (zalimlere) : Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı hak olmayanı söylemiş olduğunuz ve Allah'ın ayetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz icindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız, dediklerinde sen o zalimleri bir görsen." Bu ayet-i kerime, kafir ve zalim olanların ölürken azap göreceklerini beyan etmektedir. Ayette bildirilen, meleklerin ellerini uzatmalarından kasıt döğmeleridir ki, bu dövme, Bedir Gazvesi'ne katılan müşrikler hakkında inmiş olup, hükmü umum kafirleri kapsayan şu ayet-i kerimede açıkca ifade edilmiştir : (Ya Muhammed Meleklerin, o kafirlerin canlarını yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve: "Tadin Cehennem azabını !" diyerek alirken bir gözlerinle görseydin."


Koma halindeki kimse, o haliyle ölürse ölümü nasıl hisseder?
Rüyada gördüğü sıkıntılar veya zevk ettiği lezzetleri, dış görünüşü itibariyle göremediğimiz gibi, bir nevi uyku hali olan komadaki bir insanın daha derin bir uykuya dalma anlamına gelen ölüme giderken çektiği sıkıntıları veya gördüğü lezzetleri de -göz ve aklımızla- görmeyebiliriz. Fakat görmememiz onun olmadığına delil değildir.
İbn Ebi'd-dünyanın bildirdiğine göre, sahabeden sonra gelen neslin (tabiun) meşhur fakihlerinden olan Ebu Cafer Muhammed b. Ali, ölümü anında insana iyi ve kötü amellerinin gösterileceği ve o esnada insanın, iyiliklere yönelip kötülüklerden göz yumacağını söylemiştir. Kıyamet Suresindeki “O gün insan işlediği ve işlemediği (önden gönderdiği ve tehir ettiği) amellerle uyarılır. (Bütün amelleri kendisine haber verilir.) (1) ayetinin tefsirinde Hasanı Basri’nin şöyle dediğini Suyuti haber vermiştir: “Ölümü anında o kişinin hafaza melekleri iner ve ona hayır ve şer, bütün yaptıkları arz olunur. Bir iyilik görünce sevinerek bakar, ondan gözünü ayırmaz ve yüzü parlar. Bir kötülük görünce de gözünü indirir, bakmak istemez ve yüzünü ekşitir. (2)

Bera ibn Azib, Ahzab Süresinin: “Ona (Allaha) kavuşacakları gün onlara (müminlere) sağlık dileği, (her türlü kederden) selamettir. (4) ayeti hakkında şöyle demektedir: “Buradaki selam, ölüm meleğinin, müminin ruhunu kabzedeceği zaman ona verdiği selamdır ki, ölüm meleği ona selamla azabdan eman vermedikçe ruhunu kabzetmez. (5) Ölüm meleği insanın ruhunu almaya gelince selam verir, sonra kendisine ahiretteki makamı gösterilir. İnsanlar kabir ve beka alemindeki durumlarını bu andan itibaren idrak ederler ki, Hz. Ali'nin: “Gideceği yeri bilmeden bir kimsenin bu dünyadan çıkması haramdır.” dediği rivayet edilmiştir.
Cabir b. Abdullahtan rivayet edilen bir hadisinde Peygamberimiz (sav) çölde yaşayan Araplardan birisinin Yunus Suresindeki: “Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır.” (6) ayetini sorması üzerine, ayetteki ahiret müjdesinden kastın, müminin ölümü anında müjdelenmesi olduğunu belirtmiştir. (7)
Hz. Ayşe validemizin rivayet ettiği hadisi şeriflerinde ise Peygamberimiz (sav), herkese ölüm zamanında makamının gösterileceğini, makamını görünce müminin Allaha kavuşmayı sevip isteyeceğini; kafirin ise bunu hoş karşılamayacağını haber vermiştir. Peygamberimizin (sav) : “Kim Allaha kavuşmayı isterse (severse) Allah da ona kavuşmayı sever ve kim de Allaha kavuşmayı çirkin görür (hoşlanmazsa) Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” buyurunca Hz. Ayşe: “Ya Resulallah hepimiz de ölümü sevmeyiz.” dedi. Buyurdu ki: “O manada değil. Bu, kişinin ölüm zamanındandır ki, müminin can verme anında Allahın rahmeti, rızası ve cenneti ile müjdelendiği zaman Allaha kavuşmayı arzu eder ve Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kafir ise Allahın azabı ve gazabı ile müjdelendiği zaman, Allaha kavuşmaktan ve Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” (8) Peygamberimiz (sav) yine Hz. Ayşenin rivayet ettiği diğer bir hadislerinde: “Hiçbir Peygamber ruhu cennetteki yerini görünceye kadar kabz olunmaz.” buyurmuştur ki, kendisinin son sözünün “refikul ala” olması da (9) cennetteki makamının kendisine gösterildiğine delildir.
Kuran-ı Kerim'de insanların ölüm anında karşılaşacakları lütuf, müjde ve cezaya açık işaretler vardır. Bu, dünya hayatında iken takdim ettikleri amellere göre ve yaptıkları hayır ve şerlere göre olacaktır. “Ama ölüm, mukarrabundan (hayırda ileri geçeceklerinden) ise, artık onun için bir rahatlık, hoş rızık ve Naim Cenneti (nimetleri bitmez bir cennet) vardır.” (10) ayetindeki rahatlığın ölüm anında olacağı bildirilmektedir. “Ama ölü, inkar eden sapıklardan (mükezzibinden) ise ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.” (11) ayetindeki azab da ölüm anındandır ve ahirette de onu Cehennem azabı beklemektedir. (12) Tabiin müfessirlerinden olan Mücahid, Fussilet Suresindeki: “Gerçekten Rabbimiz Allahtır, deyip de sonra sebat gösterenler (ve salih amel işleyenler var ya), onların üzerine (ölüm anında); Korkmayın, mahzun olmayın, va’d olunduğunuz Cennetle müjdelenin, diye melekler inecektir.(13) ayetinde bildirilen durumun, ölüm anında olduğunu söylemiştir. (14) Buradaki müjdenin, ölüm anında, kabirde ve kıyamette (ba’ste) korkunca olmak üzere üç yerde olduğunu söyleyen müfessirler vardır. (15)
İşte bütün bunlar, ölüm anında iyilerden ve kurtuluş ehlinden olan müminlerin melekler tarafından rahmet ve müjdeyle karşılanacaklarının delilidir.
Kafirler ve vazifesini tam yapmamış olan müminlerin ise, melekler tarafından ölüm anında azapla müjdelenecekleri ve yerlerini görünce dünyaya dönüşü arzulayacakları Müminun Suresinde haber verilmektedir. (16)
Böylece ölümü anında kişinin makamını görüp haz veya elem duyması ile nimet ve azapla başlar. (17) Artık o andan itibaren tövbe kapısı kapanır ve makamını gördükten sonra iman bile makbul olmaz. (18) Çünkü imanın değeri, ğayba iman edilmesi sebebiyledir. (19) Kuran-ı Kerim müminleri överken “ğayba iman edenler” diye vasıflandırmaktadır. Ahiretteki azabı gördükten sonraki iman, ğayba iman olmadığı için makbul değildir. Nitekim Firavn da son anında, boğulurken iman etmek istemiş, ama bu, Allah tarafından kabul edilmemeiştir. (20) Yunus Suresinde de azabı gördükten sonra iman ettik diyenlere imanlarının fayda vermeyeceği açıkça bildirilmektedir. (21)
Can boğaza gelince yapılan tövbenin kabul edilmeyeceği ayeti kerimede şöyle ifade edilir: “O kimseler ki, kötü işlerde ısrar ederken onlardan birine ölüm gelip de hayattan ümidini kesince: “Ben şimdi tövbe ettim.” der, o kimseler için tövbe yok (tövbeleri makbul değildir). Kafir oldukları halde ölenlere de tövbe yok. İşte biz onlar için ahirette acıklı bir azab hazırlamışızdır.” (22) Peygamberimiz de (sav) Abdullah b. Amr’dan rivayet edilen bir hadisinde: “Allah azze ve celle, kulun tövbesini can hulkuma gelmedikçe kabul eder.” buyurmuşlardır. (23)
Son nefesindeki iman yada küfrün makbul olup olmama hususu maturidiyye ile eşariyye arasında ihtilaftır. Ebu Mansur el-Maturidi ve ona tabi olanlar, son deminde kafir olsa bile iman üzere olan halde mümindir. Veya son deminde imana gelse bile, küfür üzere olan halde kafirdir, deyip insanın son demindeki durumuna değil, hali hayattaki durumuna göre hüküm verilir. Ebul Hasen el – Eşari ve ona tabi olanlar ise hali hayattaki durumun değil son demindeki durumun önemli olduğunu ve kişinin ona göre hüküm giyeceğini savunmaktadırlar. 24
Dipnotlar:
1- Kıyame, 75/13
2- Suyuti, Şerhus Sudur,
3- Aynı eser aynı yer
4- Ahzab, 33/44
5- Hasan el-Idvi
6- Suyuti
7- Yunus, 10/64
8- Suyuti
9- Buhari
10- Buhari
11- Vakıa 56/88-89
12- Vakıa 56/92-93
13- Suyuti
14- Fussilet, 41/30
15- Mucahid b. Cebr, Tefsirul Mucahid
16- Suyuti
17- Müminun 23/99-100
18- Nisa 4/97
19- er-Razi, Muhammed b. Ebi Bekr
20- Bakara 2/3
21- Yunus 10/90-92
22- Mümin 40/84-85
23- Nisa
24- İbn Mace
Kaynaklar ve bilgi için bk. Doç. Dr. Süleyman Toprak, Ölümden Sonraki Hayat