ANKARA
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Türkiye'nin İslam coğrafyasındaki hakem rolünü kaybetmemesi gerektiğini belirterek, "Yani tarihte İslam, Müslümanların o ana kitlesini teşkil eden Ehli Sünnet yolunda olabilir ama hiçbir zaman Sünnicilik yaparak Sünni-Şii ikileminde ihtilafın bir tarafında yer alma lüksüne sahip değildir. Daima o hakem rolünü üstlenmesinde fayda var. Çünkü bütün dünyada da gerçekten insanların umut bağladığı bir ülke, coğrafya" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığında düzenlediği iftarda televizyon ve gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya geldi.
Son yıllarda İslam dininin, Müslümanların, İslam coğrafyasının tarihin en zorlu süreçlerinden geçtiğini belirten Görmez, ramazanı buruk yaşadıklarını söyledi.
Son 10 senede özellikle Suriye ve Irak'ta başlayan ve dünyanın "mezhep çatışmaları" olarak okuduğu hadiselerin Müslümanları daha fazla parçalanmışlıklarla karşı karşıya getirdiğini dile getiren Görmez, "Bu hadiseleri çağdaş dünya okumakta zorluk çekiyor. Yani bir Müslüman'ın yine bir başka Müslüman'ı hem de bir ramazan günü, belki ikisi de oruçlu, birisinin tekbir getirerek bir başka Müslüman'ı acımasızca katletmesi diğerinin de yine tekbir getirerek can vermesinin izahını çağdaş dünya yapmakta zorlanıyor. Bizim çocuklarımızın, gençlerimizin bunları anlaması mümkün değil" ifadesini kullandı.
Görmez, söz konusu olayların kökenlerini dinin kendisinde veya mezheplerin öğretilerinde aramanın yanlış olduğunu anlatarak, "Sosyal bilimlerin bütün verilerini dikkate alarak bu hadiseleri değerlendirecek olursak bunlar daha çok işgallerin, sömürgelerin, istibdat rejimlerinin gölgesinde yaralanmış bilinçlerin ve ölümcül kimliklerin cehaletle buluşmaları ve dinle hayat arasındaki ilişkiyi kurmakta zorlandıkları için de tamamen yanlış bir din anlayışından kaynaklandığını söylemek mümkündür" değerlendirmesinde bulundu.
"Türkiye'nin birkaç hususa dikkat etmesi gerekiyor"
Bu hareketlerin toplumsal travmalar geçiren bölgelerde meydana geldiğine dikkati çeken Görmez, şunları söyledi:
"Bu hadiseleri sadece mezhep tarihi açısından değerlendirmek eksiklik, yanlış olur. Elbette birtakım mezhep kökenleri olabilir ama çok daha farklı siyasi, sosyal, ekonomik, düşünsel sebepleri var. Bütün bu dünyalarda, üzülerek belirteyim, bu bölgelerde insanlar dinle hayat arasında, tarihte yaşanan dinle bugün olması gereken dinin bugünkü veçhesiyle ilişki kurmakta da zorlandıkları için veyahut onları bu noktada doğru ilişki kurduracak bir dini bilgi olmadığı için, bir cehalet olduğu için de bütün bu sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu noktada Türkiye çok önemli bir ülke. Türkiye'nin birkaç hususa dikkat etmesi gerekiyor. Birisi; asla hakem rolünü kaybetmemesi gerekiyor. Yani tarihte İslam, Müslümanların o ana kitlesini teşkil eden Ehli Sünnet yolunda olabilir ama hiçbir zaman Sünnicilik yaparak Sünni-Şii ikileminde ihtilafın bir tarafında yer alma lüksüne sahip değildir. Daima o hakem rolünü üstlenmesinde fayda var. Çünkü bütün dünyada da gerçekten insanların umut bağladığı bir ülke, coğrafya. Onun için bilhassa bu noktada çok dikkatli davranması gerekiyor."
Görmez, din hizmetleri ve din eğitimi meselesini çözebilmiş olmasının Türkiye'nin en önemli şanslarından olduğunu dile getirerek, "Bugün İslam coğrafyasında, Müslüman ülkelerin, bu kargaşaların yaşandığı İslam ülkelerinde en önemli sebeplerden biri din hizmetleri ve din eğitim meselesini çözememeleridir. Her cami bir fırkaya, bir gruba dönüşmüştür" ifadesini kullandı.
"Diyanet İşler Başkanlığının daha özerk bir kuruluş olması önemli"
Din eğitimi ve din hizmeti sorununu çözemeyen Müslüman ülkelerde birlikte yaşama ahlakı, hukukunu da inşa etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Görmez, şöyle konuştu:
"Onun için Türkiye birlikte yaşama hukukunu, birlikte yaşama ahlakını çok daha güçlendirerek, asla bu mezhep ihtilaflarında herhangi bir tarafta yer almadan, bir hakem rolünde yoluna devam etmesi son derece önem arz ediyor. Bu noktada da hem Diyanet İşleri Başkanlığının varlığı, ilahiyat fakültelerinin varlığı çok daha önem arz ediyor. Belki Diyanet İşleri Başkanlığının daha özerk bir kurum olması, hem dini, ilmi bakımdan hem idari bakımdan özerk bir kuruluş olması, anayasal bir kuruluş olma özelliğini devam ettirerek ama daha özerk bir kuruluş olmasının önemli olduğunu düşünüyorum."
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığının kendi ayakları üzerinde durabilen ve kendi bütçesi bulunan bir kurum olarak yoluna devam etmesinin çok daha fayda sağlayacağına yönelik inancını dile getirerek, bunun birçok tartışmayı da ortadan kaldıracağını belirtti.
Türkiye'de dini azınlıkların eğitim sorunları olduğunu ifade eden Görmez, "Türkiye'de bir Süryani vatandaşımız çok rahat bir şekilde yaşıyorsa çocuğunu yetiştirmek için, çocuğunu din adamı olarak yetiştirmek için Şam'a veya Beyrut'a göndermesi bizim bir eksikliğimizdir" dedi.
Gazze'ye yönelik saldırılar
Görmez, Alevilik konusuna da değinerek, "Tanımlayıcı olmadan, anlayıcı davranarak, meseleyi teolojik tartışmalara çekmeden, kim kendisini nasıl tarif ediyor bakmadan, herkesin kendi düşündüğünü, inandığını özgürce ifade etmesi, o inanca uygun yaşama imkanına kavuşması önem arz ediyor. Bütün bu dünyalardan ibret alarak ileride ülkemizde herhangi bir sorun yaşanmaması bakımından bu çok önemli" diye konuştu.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına ilişkin de Görmez, şunları kaydetti:
"Müslümanların birbirlerine uzattığı kurşunlar aynı zamanda bomba olup Gazze'nin başına yağıyor. Bütün İslam ülkeleri kendi dertleriyle uğraşırken bir taraftan da maalesef her ramazan neredeyse bir ramazan klasiği haline gelen Gazze'ye yönelik bu acımasız ve zalimce saldırıyı kabul etmek mümkün değil. Masum sivil insanlar, oruçlu, iftar, sahur vakitlerinde, içlerinde çoğunlukla kadın ve çocuklar ve daha ne olacağı belli değil. Bütün bunlar yaralarımızı çok daha derinleştiriyor."
"Türkiye'de Dini Hayat Araştırması"
Görmez, başkanlık olarak bir senedir üzerinde çalıştıkları Türkiye'de Dini Hayat Araştırması'nı tamamladıklarını söyledi. Söz konusu alan araştırması ilk kez gündeme geldiğinde kendilerini de üzen birtakım tartışmaların yaşandığını hatırlatan Görmez, "Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu kadar yüksek seviyede yapılan bir Türkiye'de dini hayat araştırmasını, ilk defa bilim adamlarının, ilahiyatçıların, sosyal bilimcilerin istifadesine sunmuş olacağız" değerlendirmesinde bulundu.
Daha önce stratejilerini bilimsel verilere dayandırma imkanlarının olmadığına dikkati çeken Görmez, şöyle devam etti:
"Daha önce en fazla bin, iki bin kişi üzerinde bu tür araştırmaların yapıldığını görüyoruz. Ama bu araştırmamız 21 bin 600 kişi üzerinden ve tamamen bilimsel kriterle yapıldı. Diyanet bunu yapmadı, TÜİK'e yaptırdı. TÜİK'in kendi uzmanlarıyla ve bu konudaki bütün bilimsel kriterleri dikkate alarak yaptı ve böyle bir araştırma ortaya çıkardı. Biz hiçbir yorum yapmadık. Bütün verileri, ham verileri buraya kaydettik. Hiçbir yorum yapmadan, yorumu daha çok bu konuda çalışacak bilim adamlarına, ilahiyatçılara bıraktık. Ama kendimiz ayrıca kurumsal olarak bunun üzerinde toplantılar yaparak, gerekli dersleri çıkarmaya çalışacağız.
Herkes konuşmaya başlarken başvurduğu genel geçer bir yargı vardı, 'Bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman' diye. Bu artık genel geçer bir yargı ve aynı zamanda bilimsel olarak da ortaya konulan bir yargıya dönüştü. 99,2 en üst kimlik ve aidiyet olarak kendisini Müslüman olarak ifade ettiğine şahit oluyoruz bu çalışmayla. Allah ve Peygamber sevgisinin bu toplumda çok güçlü olduğunu görüyoruz. Pratikler yerine getirilse de getirilmese de Allah, Peygamber sevgisi milletimizi birleştiren çok büyük bir güç. Bunu da bu şekilde görüyoruz bu çalışmada. Bu çalışma Türkiye'de dini hayatla ilgili bugüne kadar yapılmış tüm çalışmalara yeni bir istikamet verecektir. Bu noktada büyük bir katkı sunduğunu düşünüyorum."
"Ayasofya'nın ibadete açılması" tartışmaları
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Görmez, Ayasofya'nın ibadete açılmasına yönelik tartışmalara ilişkin görüşünün sorulması üzerine, şu yanıtı verdi:
"Bu konu tek başına ele alınabilecek bir konu değil aslında çok yönlü bir konu. Ama Türkiye'de vatandaşlarımızın büyük bir kısmının böyle bir talebi yabana atılacak bir talep değil. Yani '5 asır bu topraklarda özgürce içinde ibadet ettiğimiz bir mabedimizdir. Biz burada ibadet edeceğiz' diyorlarsa yabana atılacak bir şey değil."
Balkanlar'da şu anda gazino olarak kullanılan onlarca İslam mabedi olduğunu vurgulayan Görmez, bütün bu konuların birlikte ele alınması gerektiğini söyledi.
Görmez, "Ayasofya tartışmasından yeni bir hilal-haçlı kavgası çıkarmak da doğru değil. Ama son tartışmalardan doğrusu biraz üzüntü duydum. Neden? Bilhassa batıda yazılanlara, çizilenlere, yapılan tartışmalara baktığımızda, batıda pek çok kilise satılıyor hatta bazı kiliseler Müslümanlara satılıyor ve camiye dönüştürüyorlar orada hiç ses çıkmıyor ama Ayasofya tartışmalarına farklı pencereden katılmalarını da yadırgadığımı söylemek isterim" diye konuştu.
Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılmasına yönelik tartışmalara ilişkin görüşü sorulan Görmez, "O konu bir şekil tartışmasından çıkarılıp bir öz ve muhteva tartışmasına dönüşebilse bir günde çözülebilecek bir konudur. Yani ille belli bir mekan, yerde olma şartını koşmadan, Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı mesela kendi personelini nasıl yetiştiriyorsa, nasıl ki üniversite bünyesinde yetiştiriyor ve oradan mezun olanları alıyorsa, eğer üniversite çatısı altında bir yolu yordamı, imkanı bulunarak yapılabilmenin yolu açılsaydı belik bu şekil şartlarına çok fazla takılmazdık" dedi.
Muhabir: Sarp Özer